Vedat Aydın’ın oğlu: Sokakta oyun oynarken babamın katledildiğini öğrendim Ruken Hatun Turhallı
- Ruken Hatun Turhallı
- 8 Eki 2020
- 6 dakikada okunur

Vedat Aydın’ın oğlu: Sokakta oyun oynarken babamın katledildiğini öğrendim Ruken Hatun Turhallı 2019/03/27 - 22:31 Söyleşi
BasNews- 90’lı yılların ilk faili meçhul cinayeti olarak kabul edilen Vedat Aydın’ın oğlu Felat Aydın ile babasının ardından yaşadıklarına dair konuştuk. Felat Aydın babasına dair şunları söylüyor: “Babamı cezaevi süreçleri ya da siyasi çalışmalarından dolayı pek göremezdik. İlk dönemlerde pek farkında değildim. Zaman geçtikçe, yokluğu giderek daha belirgin hal alıyordu. Önceleri az da olsa vakit geçirebiliyorken, artık hiç gelmeyeceğini bilmek, büyük bir boşluk yarattı. Daha önceleri bize az zaman ayırırdı, Oysa şimdi tümden gitmişti. Yeri doldurulamayacak bir boşluktu. Sonra babamı, yokluğuyla tanıdıkça kızgınlığım ve kırgınlığım büyük bir gurura dönüştü.” Vedat Aydın, 1990'da Ankara’da İnsan Hakları Derneği Kongresinde yaptığı Kürtçe konuşmayla hedef haline geldi. Bu konuşması nedeniyle cezaevinde yattı. Diyarbakır'a döndü HEP İl Başkanı oldu. Bir gece kapısı çalındı, kendilerini polis olarak tanıtan kişiler onu götürdü. Gözaltına alındığı kabul edilmedi. İşkence yapılmış cesedi, Diyarbakır'a bir saat mesafe uzaklıkta bulundu. Vedat Aydın Diyarbakır halkı tarafından sevilen, Kürt ve Aydın demokratik çevrelerce yakından tanınan lider özellikleri taşıyan bir halk ve dava insanıydı. Bu özelliklerinden dolayı Kürt halkı tarafından cenazesi görkemli bir şekilde karşılandı. Diyarbakır'da gerçekleşen cenaze merasimi en büyük kalabalığını topladı. Cenazede olaylar çıktı. 3 kişi öldü. Yüzlerce kişi yaralandı. Cinayet soruşturması 20 yıl sonra tekrar açıldı. Eşi Şükran Aydın 20 yıl sonra emniyete çağrıldı."Gece eve gelenler bunlar mıydı?" diye soruldu. Aydın "20 yıl oldu, nasıl tanıyayım" dedi. Cinayet dosyası hala açık. 90'ların ilk faili meçhullerinden biri aydınlatılmayı bekliyor. Babanızla ilgili aklınızdan hiç çıkmayan bir anınız var mı? Anıların oluşabilmesi için belli bir paylaşımın olması gerek. Babamla çok kısa bir zaman dilimi geçirdik. Hatıramda sınırlı şeyler var. Bir keresinde o zamanlar Diyarbakır’da belki de tek olan trafik aile çay bahçesine ailecek gitmiş olmamız. Bunun dışında, Diyarbakır İHD Şube ziyareti, birkaç kez dost ve arkadaş buluşmalarına götürülmemin dışında pek hatırladığım bir şey yok gibi. Babam bu buluşmalarda siyasi sohbetler ederdi. Bense sadece babamın yanında olmakla yetinirdim. Bu durum bile kazanç sayılırdı benim için çünkü babamı çok az görebiliyorduk. Bir de bir olay var. Halepçe Katliamı protestosunda yaralanmıştı. Hastaneye onu ziyarete gitmiştim. Bu da bir çocuk için hoş bir anı değil. 1990 yılında Ankara’da İHD genel kurulunda yaptığı Kürtçe konuşmadan dolayı tutuklandı. Cezaevinden bana hitaben “Canım oğlum Felat” ile başlayan kısa bir mektup göndermişti. O mektupta sekiz yaşındaki bir çocuğun beklentileri yoktu. Babamın cezaevi çıkışı sonrasında bizimle nasıl daha çok vakit geçireceğini yazmasını bekliyordum. O ise uzun bir süre aramızda olamayacağını, ailemin bana emanet olduğunu yazıyordu. Benden de mektup beklediğini belirtmişti. Bir türlü yazamadım, nasıl hitap edeceğimi bilemiyordum. Onunla yapmak istediğim şeyler o kadar çoktu ki, hayallerimi bir kaç satıra sığdıramadım. Gönderdiği mektubu saklıyorum, halen ara ara çıkarıp okuyorum. Onu sizden koparıp aldıklarında kaç yaşındaydınız? O döneme dair hatırladıklarınızı bizimle paylaşır mısınız? Dokuz yaşındaydım. Onu evden aldıklarında, ben Bismil’de teyzemlerin köyündeydim. Haber geldiğinde, çocuklarla oyun oynuyordum. Apar topar çağrıldım ve doğruca bizim köye gittik. Teyzem yol boyu ağlıyordu ve babamın ismini sayıklıyordu. Bir anlam veremiyordum. Aile içinde de büyük bir şok vardı. Kimse olanlara inanmak istemiyordu sanki. Cenaze töreninin olduğu gün Diyarbakır’a götürüldüğümüzde, mahşeri bir kalabalık vardı. Bütün arabaların üstünde babamın fotoğrafları asılıydı. İnsanların öfkeli haykırışları hala hafızamda canlı bir şekilde duruyor O gün dokuz yaşındaki bir çocuk olarak bu merasimi izlerken, herkesin sonunda evine gideceğini, babamın da bize döneceğini düşünüyordum. Ne olduğunun farkında mıydınız? Babamla ölümün ne demek olduğunu, en acı biçimiyle öğrenmiş oluyordum. Babamı cezaevi süreçleri ya da siyasi çalışmalarından dolayı pek göremezdik. İlk dönemlerde pek farkında değildim. Zaman geçtikçe, yokluğu giderek daha belirgin hal alıyordu. Önceleri az da olsa vakit geçirebiliyorken, artık hiç gelmeyeceğini bilmek, büyük bir boşluktu. Daha önce ona kızgın ve kırgındım. Eğer bu işlerle uğraşmasaydı bizi yalnız bırakmazdı, bize daha çok zaman ayırırdı, diye düşünmüştüm. Oysaki şimdi tümden gitmişti. Yeri doldurulamayacak bir boşluktu. Sonra babamı yokluğunda tanıdıkça, kızgınlığım ve kırgınlığım büyük bir gurura dönüştü. Baba boşluğu, yaşam içinde sizi hangi durumlarda daha çok buluyordu? Bu boşluk, etrafımdaki çocuklar babalarıyla geçirdikleri zamanları anlatmaya başladıklarında ve benim anlatacak bir şeyimin olmadığında çok kendini hissettiriyordu. Çocuklardan öğreniyordum. “Bir şey istenecekse babadan istenir, hastalanınca baba doktora götürür.” Zaman sanki daha çok babayla geçirilirdi. Görüyordum, çocuklar en çok babaları ile vakit geçiriyorlardı. Önceden de herkes gibi göremiyorduk ama tümden bir daha olamayacağını bilmek çok ağırdı. Yine çok küçükken hastalanıyorum. Annem babama.”Felat hasta, hastaneye götürmemiz gerek” diyor ancak “İşim var.” deyip, çıkıyor. Annem beni alıp hastaneye götürüyor, hastane kapısında babamın kucağında başka bir çocukla karşılaşıyoruz. Çocuğun babası hapisteymiş ve ilgilenecek kimseleri olmadığı için, babam onlarla ilgilenmiş. İlk gördüğümde, babama içten içe kızmıştım. 'Benim babam nasıl olurda ben hastayken, beni değil de başka çocuğu hastaneye götürür.' diye. Sonradan öğrendim ki babam anneme, “Benim çocukların etrafı kalabalık, ilgilenecek birileri var her zaman ama başka çocukların bu şansları yok” demiş. O sadece bizim değildi, biliyorum ama onun yerini hiç kimse dolduramaz. Eksikliğini bugün fazlasıyla hissediyoruz. “Babam kahramanımdı, onun ölümsüz olduğunu düşünmüştüm” Babalar oğullarının kahramanıdır, sizin rol modeliniz de babanız mıydı? Biraz önce de söyledim, Halepçe Katliamını protesto için düzenlenen bir mitingde darp edilmişlerdi. Hastaneye ziyarete gittiğimizde, kafası sarılı yatakta oturuyordu. Hiçbir şey olmamış gibi gülümsüyor, etrafındakilerle şakalaşıyor, herkese moral veriyordu. Çok şaşırmıştım. Babama hiçbir şey olmayacağını, hiçbir şeyin onu yenemeyeceğini düşünmüştüm. Bana çok güçlü gelmişti. Şahadetinden bir süre sonra da bazen hazırlanıp, dışarı çıkmak üzereyken annem sorardı, “Nereye gideceksin.” “Partiye gideceğim.” dedim. Birkaç defa tek başıma il binasına gittim. Babamın fotoğrafı asılıydı orada. Belki de babamın varlığını hissettiğim yerdi orası. “Belki bir gün ben de onun gibi olurum.” diyordum kendi kendime. Sonrası, hayatınızı nasıl değiştirdi? Babamın şahadeti sonra sadece bizim değil, tüm bölge üzerinde korkunç bir baskı uygulandı. Aileler dağılmaya başladı. Çocuklar anne ve babalarını göremez hale getirildiler. Neredeyse her gece polis baskınları oluyordu. Bu baskınlar sonrasında mutlaka birileri gözaltına alınır ve işkence görürdü. Bu durum uzun yıllar boyunca devam etti. Peki, 90’lı yıllarda çocuktunuz, mağdur edilmiş çocuk gözünden nedir o yıllar? Binlerce çocuğun hayallerinin ellerinden alındığı, annesiz ve babasız bırakıldıkları bir dönemdir. Ben de o çocuklardan biriydim. Oyun oynarken çocukluğunuzu yaşadığınızı düşündüğünüz bir anda biri gelip size en değerli varlığınızı bir daha göremeyeceğinizin haberini veriyordu. Ondan sonra da çocuğun yaşamaması gereken her şeyi yaşamak zorunda kalıyorsunuz. Bu yıllarda babanızın arkadaşları, geniş aileniz ve Diyarbakır halkı Vedat Aydın’ın ailesine nasıl yaklaşırdı, nasıl bir ortamdı? Geniş aile, boşluğu doldurmak için elinden geleni esirgemedi. Sadece Diyarbakır halkı değil tüm halkımızın hangi görüşten olursa olsun, her zaman gereken değeri fazlasıyla verdiğine inanıyorum. Girdiğimiz ortamlarda Vedat Aydın’ın çocukları olduğumuzu öğrendiğinde, kimi tekrar tokalaşmak ister, kimi yaşça çok büyük olmasına rağmen, yerini çekinmeden bizlere verirdi. Halen de öyle. Bir gün resim dersi için maket bıçak almıştım. Arkadaşımla şakalaşırken yanlışlıkla yüzüne geldi, kanamaya başladı. Hastaneye götürüp dikiş atıldı yüzüne. Ailesi okula, haklı olarak kıyameti kopardılar. Sonra kim olduğumu öğrenince, üstünü kapattılar. Üzülerek söylüyorum ki,babamın arkadaşlarından çok azını tanıma fırsatımız oldu ama çoğunu sonradan tanıdık. “Babanın arkadaşlarıyız” dediklerinde hem özlüyor hem heyecanlanıyordum. Madem babamın arkadaşıydılar bugüne kadar neredeydiler? Babamla geçirdikleri anılarını bize anlattıklarında da hiç bilmediğim yönlerini öğrenmiş oluyordum. Anneniz baba rolünü de aldı, onunla ilişkileriniz nasıldı? Annem, babamdan kalan manevi mirası yüklenirken, bir yandan da geride kalan üç çocuğa hem annelik hem babalık yapmaya çalıştı. Annemle ilişkilerimiz hep pozitiftir. Bizi dinler, fikirlerimizi önemser, kendi kararlarımızı almamızda yanımızda durur ve yardımcı olur. Annemle ciddi bir sorun yaşadığımızı hatırlamıyorum. Emekleri üzerimizde çoktur, 'İyi ki varsın annem!' Vedat Aydın’ın oğlu olmak sizin için nasıl bir duygu, bunun zorluğu var mıydı? Vedat Aydın’ın oğlu olmak çok onur verici bir duygu. Belki bizi fiziki olarak yalnız bıraktı ama bize çok büyük bir manevi değer bıraktı. Bunun bir ağırlığı var elbet ancak bir yandan da tam olarak kendiniz olamıyorsunuz. Toplum bunun yükümlüklerini sizden görmek istiyor. Değer verdiklerinin çocuklarının da onun gibi olmasını isterler. Ancak bu mümkün mü? Beş parmağın beşi bir olabilir mi? Vedat Aydın gibi değerler bir topluma sık gelmezler. Bizim sorumluluğumuz, onun gibi olmak değil onun bıraktığı manevi mirasa bilgimiz ve gücümüz oranında sahiplenmektir. Aktif siyasette sizi görmüyoruz, böyle mi sürecek? Aktif siyasete girmesem de siyasete pek uzak değiliz. Siyaset sorumluluk isteyen bir iştir. Hele bir de Vedat Aydın’ın oğlu olarak siyasete girmek beklentileri daha da yükseltebilir. Halka faydalı olabileceğim, her türlü alan ve koşulda ihtiyaç duyulduğu taktirde üzerimize düşen sorumluluğu yerine getirmekten kaçınmayacağımı belirtmek isterim. Gelecekten beklentileriniz nelerdir? “Beklentiler ne kadar yüksek olursa, hayal kırıklıkları o denli büyük olur” derler. Her şeye rağmen geleceğe umutla bakmayı sürdüreceğiz. İyinin hayalini kurmak, umut etmek de güzeldir. Bizden sonraki nesillerin, daha güzel şeyler yaşayacağına içtenlikle inanıyorum. Büyüklerimiz hayalini kurup yaşayamadılar ancak çocuklarımız yaşayacak. Felat Aydın Kimdir 1982’de Diyarbakır’ın Bismil ilçesinde Vedat Aydın’ın ortanca çocuğu olarak dünyaya geldi. Babası Vedat Aydın’ın Kürt mücadelesinde aktif rol oynamasından dolayı, babasından uzak bir çocukluk süreci geçirdi. Daha 9 yaşındayken faili meçhul bir cinayette babasını kaybetti. İlk ve orta öğrenimini Diyarbakır’da tamamladı. 90’lı yıllardaki anti demokratik uygulamalardan dolayı ailece bir arada kalma imkanlarının olmamasından dolayı İzmir’de ailesinden uzak Lise eğitimini tamamladı. 2006 tarihinde Dicle Üniversitesi Sosyal Bilgiler Öğretmenliği bölümünden mezun oldu. 2015 yılında Mardin Artuklu Üniversitesi Kürt Dili ve Edebiyatı bölümünde yüksek lisans yaptı. Kürt kültüründe bitkilerin anlamı ( Efsaneler ) üzerine araştırma çalışmaları yanı sıra, Anadolu Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde çalışmalarına devam etmekte.
Comments