top of page

Mela Baxtiyar: Bağdat’ta hükümetler değişse de Kürtlere karşı tutumları değişmiyor! Ruken Hatun


Mela Baxtiyar: Bağdat’ta hükümetler değişse de Kürtlere karşı tutumları değişmiyor! Ruken Hatun Turhallı 2019/07/10 - 13:38 Söyleşi


Ruken Hatun Turhallı BasNews - Kürdistan siyasetinde önemli isimler arasında yer alan, kendisini her daim Kürdistan Bağımsızlık Peşmergesi olarak tanımlayan, YNK Politbüro Yürütme Kurulu Üyesi Mela Bextiyar, 25 Eylül Kürdistan bağımsızlık referandumunda önemli görevler üstlendi. Referandum sonrasında yaşanlar ve Kerkük işgali konusunda partisi YNK ile görüş ayrılıkları yaşadı. Mela Bextiyar ile dört parça Kürdistan siyasetini, Kürt ulusal birliği önündeki engelleri, Ortadoğu’da yaşananları, Kürdistan Bölgesi’ndeki yeni dönem siyaseti üzerine konuştuk. Irak Hükümeti’nin uygulamadığı 140. Madde’nin Kürtler önünde büyük engel olduğunu söyleyen Mela Bextiyar, “Biz Kürtler,  Bağdat'tan aldığımız, cumhurbaşkanlığı, başbakanlık yardımcılığı ya da bakanlıklarla özgürlüğümüze kavuşamayız. Kürtler özgürlüğüne Kerkük'ün, Şengal'in, Xanekin'in, Xurmatu'nun, Daquq'un, Maxmur'un özgürleşmesiyle kavuşur” diyor. Hem bir partinin üyesisiniz hem de bağımsız ve ulusalcı bir duruşa sahipsiniz. Özellikle Kürtlerin yaşadığı iç çatışma ve çelişkilerde arabulucu rol üstlendiğiniz hep anlatılır. Bunu nasıl başarıyorsunuz? Anlayış ve inanç olarak kendimi her zaman ‘Kürdistan Bağımsızlık Peşmergesi’ olarak tanımladım ve bununla da gurur duydum. 2 yıl Eylül Peşmergesi ve 15 yılda ‘Kürdistan Bağımsızlık Peşmergesi’ olarak, toplamda 17 yıl gururla Peşmergelik yaptım. Güney Kürdistan'da demokrasi tecrübesini oturtma görevi,  ancak Peşmergenin geleceği gözetilerek gerçekleşebilir. Benim şahsi olarak kendi örgütüm ve diğer örgütler içerisinde saygın bir yere gelmemi sağlayan şey; yaşadığım,  öğrendiğim bu mücadele ve demokrasi tecrübeleri ile gerçekleşti. Yani hayatım boyunca içinde bulunduğum ulusal mücadele sürecinde, kazandığım siyasi tecrübelerim ve bunu yaşamımda, siyaset tarzımda esas almam bu saygınlığı kazanmama vesile oldu. Kürdistan Bölgesi’nde neredeyse bir asırdır süregelen bir mücadele kültürü var. Fakat bir türlü buradaki örgütler arasında birlik, ortak üslup yakalanamamakta. Size göre Güney Kürdistan'da birlik olamamanın önündeki engel nedir? Doğrusunu isterseniz Kürt ulusal birliği, şiirlerde, edebiyatta var. Bu durum biraz da düşünceyle alakalı. Kürt ulusal birliğini kurmak için, Avrupa'daki gibi bağımsız bir ekonomik güce ulaşma şansımız olmadı. Şayet ekonomik bağımsızlığımız veya büyük değişimler gerçekleştirebilecek ekonomik gücümüz olsaydı, bizim de ulusal birlik ya da devlet kurma şansımız olabilirdi. Siyasi olarak da ulusal birlik konusunda sloganvari üslubumuz çok güçlü aslında. Fakat temelinde ulusal birlik kurma faktörlerini yaratmada çok zayıfız. Kürt ulusal birliğini kuramama konusu ya da Kürt ulusal birlik söylemlerini geliştirememe bana göre sadece tali sebeplerden kaynaklı, yani esas konularla alakalı değil. Kürtler açısından ekonomik konular, işgal edilmiş bir vatan gerçeği, aynı şekilde bir bütünen Ortadoğu coğrafyasında var olan gerçeklikler, Rönesans’ın, aydınlanmanın yaşanmamış olması, modernitenin farkına varılmamış olunması, hakeza şimdiye kadar bütün bir Ortadoğu coğrafyasında halen katılımcı demokrasinin esas alındığı bir devlet – sistem oluşumunun olmaması vb. bütün bu durumlar etkileyici faktörler olarak sıralanabilir. İslamiyet’in kuruluşu döneminden günümüze kadar süregelen ve halen kendi içlerinde demokratik, katılımcı bir devlet sistemi kuramayan bu yapılar içerisinde, 25 yıldır devletleşme adımları atan Kürt gerçeğinin birdenbire katılımcı demokrasiyi geliştirmesini, ulusal birliği yakalamasını veya büyük değişimler yapmasını bekleyemeyiz. Dört parça Kürdistan açısından Kürdistan Bölgesi çok önemli bir konuma sahip. İlk kez Kürtlerin kendi iktidarlarında, kendi kendilerini yönetebilme imkânları ve tecrübeleri oluşmakta. Güney Kürdistan ayrıca uluslararası bir meşruiyet kazanmış durumda. Sizce Kürdistan Bölgesi’ndeki bu gerçeklik diğer parçalarda da uygulanabilir mi? Kürdistan'ın her parçasının kendi özgün durumu bulunmakta. Bir parçada elde edilmiş kazanımları ya da tecrübeleri diğer parçalara kopyalamak büyük bir sıkıntı yaratır. Ayrıca bir parçadaki ideolojiyi diğer parçalara da dikte etmek, o parçayı da o ideolojiye zorlamak çok büyük sıkıntılara yol açar.  Yaşadığım ve gördüğüm bütün tecrübelere dayanarak, parçalar arasında, karşılıklı demokratik hoşgörü ve saygının uygulanmasının en doğru yol ve yöntem olacağı kanaatindeyim. Kürdistan idaresi dışında kalan Kürdistani bölgelerde, son dönemlerde çok acil çözüm gerektiren sorunlar yaşanmakta. Siz de bu Kürdistani bölgelerden,  Xanekin’densiniz.  Sizce buralarda yaşanan sorunların çözümü nasıl olabilir? En büyük problem, Irak Hükümeti’nin 140. Madde’yi yıllardır uygulamaya koymaması ve bu maddenin uygulamaya koyulmaması için her yolu ve yöntemi denemsidir. Yani Irak Hükümeti, bu maddenin uygulanmasını engellemek için bütün kanun ve yasaları hiçe saymakta ve çiğnemektedir.  Tavır ve davranışlarıyla kendilerini halk oylaması ve onayının üzerinde görmekteler. Kanun ve yasaları kendi çıkarları ve keyfiyetleri doğrultusunda yürütmek istiyorlar. Oysa kanun ve yasalar halk oylaması ve onayı ile gerçekleşmiş şeylerdir. Ve hiç bir hükümet ya da iktidar onun üzerinde olamaz. Bunun için öncelikle belirlendiği şekilde referandum yapılmalı ve anayasanın içerdiği bütün maddeler ve gereklilikler yerine getirilmelidir. Buradaki esas sorun da budur. Yani esas problem anayasanın uygulanmamasıdır. Bunun dışında Kürtlerin kendileri de Irak Hükümeti ile 2004 ve 2005'te geliştirdikleri görüşmelerde bazı hatalar yaptı. Yani 14 – 15 yıllık Irak Hükümeti ile yürütülen görüşmelerde Kürtler, Irak Hükümeti’ne 140. Madde’nin en azından bir maddesini bile uygulatarak, 140. Madde’nin uygulanmasını kaçınılmaz kılma konusunda gerekli başarıyı elde edemediler. Bana göre, Kürt güçlerinin şimdiye kadar yürüttüğü diyalog ve görüşmeleri, aynı şekilde devam ettirmesi,  140. Madde’nin Kürtlerden çok Bağdat'ın işine yaramasına neden olacaktır.  Şayet yaklaşımlar bu şekilde devam ederse bu problemli bölgelerin, bundan sonrada Bağdat'ın askeri vesayeti altında devam etmesinin önü alınamayacaktır. Kürdistani bölgeler sorununu çözmek için stratejik bir duruşa sahip olmamız gerekir. Yani Kürtler olarak Bağdat'a görüşmelere gittiğimizde, hangi bakanlığı alalım, kim başbakan yardımcısı olacak ya da kim cumhurbaşkanı olmalı yaklaşımını, talebini değil de, Kürdistani bölgeler konusundaki stratejik tavrımızı ön plana çıkarmamız gerekir. Kaldı ki biz Kürtler,  Bağdat'tan aldığımız, cumhurbaşkanlığı, başbakanlık yardımcılığı ya da bakanlıklarla özgürlüğümüze kavuşamayız. Kürtler özgürlüğüne Kerkük'ün, Şengal'in, Xanekin'in, Xurmatu'nun, Daquq'un, Maxmur'un özgürleşmesiyle kavuşur. Bu da 140. Madde’nin bir an önce uygulamaya geçirilmesiyle olur. Yani kısaca, mevkiler, yetkiler bizi özgürlüğe götürmez ama stratejik düşünce ve stratejik adımlar bizi özgürlüğe götürür. Baas Rejimi’nin Kürtlere karşı yürüttüğü bazı politikalar şimdi de Şia iktidarı tarafından tekrarlanmakta. Her ne kadar Şia ve Sünni Araplar birbirlerini sevmez ve birleşmezlerse de nasıl oluyor da Kürtler konusunda aynı konumda olabiliyorlar sizce? Aslında birbirinden farklı durumlar. Saddam ya da Baas rejimi, şovenist milliyetçilik bakış açısıyla Kürtlere yaklaşıyordu. Şia iktidarı ise şovenist mezhepçi bakış açısıyla Kürtlere yaklaşıyor. Bu iki yaklaşım özü itibarıyla birbirinden farklı. Neden Bağdat'ta hükümetler değişiyor ama Kürtlere karşı siyasetleri değişmiyor ve aynı yaklaşımları esas alıyorlar? Çünkü her ne kadar hükümetler değişse de özleri değişmiyor.  Araplar zaten kendileri için bile büyük değişiklikler yapabilme iradesine sahip değiller. Şu an Araplar içerisinde de demokrasi bulunmamakta. Yani kendilerine bile uygulayamadıkları bir demokrasiyi bize nasıl uygulasınlar ki. Rojava Kürdistanı uluslararası kamuoyunda büyük bir yer edindi. IŞİD'e karşı Kürt kadınları başta olmak üzere yürütülen mücadele büyük bir etki yarattı. Siz bu mücadeleyi, Rojava Kürdistanı’nda yaşananları nasıl değerlendiriyorsunuz? Rojava Kürdistanı reel gerçeklik olarak diğer bütün Kürdistan parçalarından farklı. En küçük Kürdistan parçası Rojava Kürdistanı. Kürt halkının en az olduğu parça. Bunun yanı sıra, Rojava Kürdistanı’nın dört tarafı Arap ve Türk işgalci güçlerinin elinde. Bu durumlardan ötürü Rojava Kürdistanı’nın reel gerçekliği diğer parçalardan çok farklı. Güney Kürdistan'da, Rojava Kürdistanı’nın iki katı Kürt halkı bulunmakta, coğrafik olarak oradan daha büyük bir toprak parçasına sahibiz, bu birincisi. İkinci olarak, Rojava Kürdistanı'nın çözüm yolu ancak Suriye'nin genel problemlerinin çözümüyle mümkün olacaktır. Şimdiye kadar da başka bir alternatif görülmemekte. Şimdiki Suriye hükümeti kalıcı gibi görülmekte. Astana, benzeri büyük konferans ve kongrelerde alınan kararlar bu mevcut hükümetin varlığının devam etmesi yönünde, Rusya bütün gücüyle mevcut Suriye rejiminin devam etmesi taraftarı, ABD'de şimdiye kadar mevcut Suriye hükümetini devirme konusunda ciddi bir tavır sahibi değil. Bu durumda Kürtler ne yapabilirler? Kürtler genel Suriye problemlerinin, demokratik, katılımcı, anayasal çözümünü esas alan yeni bir yapılanma içerisinde kendi haklarını kazanma ve koruma mücadelesine devam edebilirler. Mevcut Suriye gerçekliği içerisinde, Kürt ulusal sloganlarının yer bulması çok zor. Yeni oluşacak Suriye anayasasında ve çözümünde,  Kürt ulusal sloganlarını esasa almak, Kürtlerin elde edebileceği kazanımlarına faydası olmaz diye düşünüyorum. Ama yeni yazılacak Suriye anayasasında Kürtlerin katılımcı bir mantıkla yönetime girmelerinin, bazı Kürt ulusal haklarını kazanmalarını sağlayacağı kanaatindeyim. Rojava Kürdistanı’nda kurulması planlanan ‘Güvenlikli Bölge’ konusunda ne düşünüyorsunuz? De – Facto, IŞİD karşıtı güvenlik amacıyla oluşturulmaya çalışılıyor, yani ABD tarafında siyasal bir strateji ve çözüm temelli kurulmaya çalışılan bir proje söz konusu değil. Gerçekleştirilmek istenen askeri ve güvenlik mantığıyla kurulmaya çalışılan bir De – Facto anlayışı. Yani siyasi çözümleri esas alan bir De – Facto yaklaşımı söz konusu değil. Yaklaşık bir aydır TSK Kürdistan Bölgesi’nde askeri operasyonlar düzenlemekte. Bu operasyonların yanı sıra PKK, Kürdistan Bölgesi’nde mücadele edeceğini duyurarak Güney Kürdistan Öz Savunma Güçleri’ni kurdu. Bu yaşananları nasıl değerlendiriyorsunuz? Birincisi, Türkiye'nin gerillaya karşı yürüttüğü operasyonların neticeleri nelerdir? Nasıl olacak ki, bu kadar geniş sahalarda, savaş yoluyla bir sonuca ulaşabilecekler? Yüzlerce gerillayı nasıl esir alabilecekler? Aynı şekilde hangi yöntemlerle PKK'nin karargâhlarını ele geçirecekler? Bir aydan fazladır Türkiye operasyonlar yapmakta ama bu kadar zamandır bu operasyonlardan stratejik anlamda elde ettiği bir kazanım olmadı. Hatta bırakın stratejik kazanımları, daha şimdiye kadar askeri taktik anlamında dahi ciddi, göz önünde görülebilinecek bir başarı elde edemedi. Bana göre Türkiye'nin bu saldırısı, geçmişteki saldırıları da göz önüne getirildiğinde, yüzyıllardır süregelen Kürt sorununu bu tür yöntemlerle halletmesi mümkün değildir. Ayrıca Türkiye'nin PKK'ye karşı saldırıları 1984'ten beridir, yani 35 yıldır sürekli devam etmekte. 35 yıldır silahlı saldırılar yoluyla bitiremediğin bir örgütü – ki bu örgüt o zamanlar çok zayıf bir örgüttü, ama şimdi PKK tecrübeli, imkanları oldukça fazlalaşmış, güçlenmiş, diğer taraftan Rojava Kürdistanı gibi bir yere sahip, Güney Kürdistan'daki örgütlerle artık savaş pozisyonunda değil, İran ve Suriye, PKK'ye karşı savaş ya da saldırı pozisyonunda değil. 35 yıldan sonra askeri saldırılarla bitirmeyi düşünmek aslında sadece bir hayal Türkiye açısından. Peki, ne yapılırsa doğru olur? Bunun için en doğru yol barış yolu ve bununla da siyasi çözümü hedeflemek olacaktır. Güney Kürdistan'da ilan edilen Öz Savunma Güçleri’ne ilişkin de şunları belirtebilirim. Ben bireysel olarak, Kürdistan'ın hiç bir parçasında var olan örgütlere alternatif kurulmaya çalışılan ya da kurulacak hiç bir alternatiften yana değilim. İster siyasi, ister askeri, isterse örgüt anlamında olsun bu türden alternatifleri doğru bulmuyorum. Kuzey Kürdistan'daki Kürt siyasetini nasıl görüyorsunuz? Bir süre önce Türkiye'de gerçekleşen Belediye seçimlerinde Kürtlerin tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz? Kuzey Kürdistan'daki siyasi mücadele tarihinde ilk kez HDP'nin stratejik bir akılla siyaset yaptığına tanık oldum. Bana göre bu bir ilk. Ben HDP'yi ve siyasetini çok yakından takip eden birisiyim. HDP eğer geçmişte hata yapmamış olsaydı ve stratejik bir akılla davranmış olsaydı, 80 milletvekili kazandığı zaman hükümette yer alırdı. Ama maalesef o zamanlar stratejiden çok taktiksel mantıkları ön plandaydı. Bu nedenle tekrardan belirtmeliyim ki HDP ilk kez stratejik bir tutum sahibi oldu. Bu stratejik yaklaşım ve mantıkla, bütün Türkiye'de demokratik siyaset çalışmalarının gelişmesi noktasında aktif bir rol oynama düzeyine ulaşabilme şansını elde ettiler. Son seçimlerde, İstanbul, İzmir, Ankara, Adana, Antalya vb. Türkiye genelinde takındıkları stratejik yaklaşımla, çok başarılı işlere imza attılar. Şunu da ifade etmem gerekir ki Selahattin Demirtaş benim çok değerli bir dostum. Bütün Güney Kürdistan'da Selahattin Demirtaş’la yakınlığı benimkinden daha ilerde olan başka bir siyasetçinin olduğunu sanmıyorum. Kendisiyle ve dostluğuyla gurur duyuyorum. 80 milletvekili kazandıklarında, kendisine şunları söyledim: “Selahattin, ya hükümete katılacaksınız, ya da cezaevine gireceksiniz, bunlardan birini tercih edin. Şayet cezaevine de girerseniz, gönlümüz sizinle olacak.” Şimdi de söylüyorum, gönlüm de, yüreğim de onlarla. Zaten her ne olursa olsun bırakılmak zorundalar. Başka bir alternatif yok. Kürtler ulusal değerler etrafında birleşemiyorlar, oysa başka milletler ayrı devletleri dahi olsa kendi halklarına ilişkin konularda hemen bütünleşebiliyorlar. Kürtler yüz yıl sonra ellerine geçen birlik olma fırsatını nasıl koruyabilir sizce? Bana göre aynı milletten olan ya da kendi içlerinde çıkan problemlere karşı hızla birleşen bu halklar korkularından bu refleksi gösteriyorlar. Bu özgürlük değil bana göre.  Türkler, Farslar ya da Araplar karşılarına çıkan tehlikelerde hemen birleşebiliyorlar. Bu aslında milliyetçilik ve şovenist mantığın ürünü. Bu siyasal mantık globalleşen yüzyılımızda kabul edilebilir bir yaklaşım değil ve kabul görmez. Yani milliyetçilik ve şovenist mantığın günümüzde artık yeri yok. Bu nedenle de en ufak bir problemde hemen birbirlerine kenetlenme ihtiyacı duyuyorlar, bunu yapmazlarsa bütün varlıkları tehlikeye girecektir. Bu yaklaşımlarında ısrar ederlerse Kürtlerden çok onların çıkarları bozulacaktır. Örneğin, şu an Türkiye'de kaç bin tutuklu var, ekonomik problemleri hangi boyutta, Türk Lirası döviz karşısında ne kadar eridi, bütün bu problemler yetmezmiş gibi, halen Türkiye’de her gün insanlar cezaevlerine konuluyor. Ve bu cezaevlerine konulan insanların çoğu suçlu değil, siyasi görüşleri farklı olan muhalif insanlar. Bütün bunların yanı sıra, Türkiye'nin ABD ile ciddi problemleri var, hakeza Suriye ile problemleri var, Irak ile stratejik bir işbirliği yok, Rusya ile şimdiye kadar stratejik bir işbirliği gelişmiş değil, S-400 krizinden dolayı ABD'nin Türkiye'ye yaptırım uygulama ihtimali söz konusu. Şayet ABD Türkiye'ye ambargo uygulamaya başlarsa, Türkiye'nin ekonomisi yüzde 70 çöker ve ciddi bir tehlikeyle karşı karşıya kalır. Bu nedenle de, bu türden milliyetçi devletler,  problemler karşısında hızlıca birbirlerine kenetlenme zorunluluğu hissediyorlar. Çünkü bu devletlerdeki hükümetlerin başarısız ve çağ dışı uygulamaları bu türden tehlikeleri çoğaltmakta ve bu korkular birbirlerine hızlıca kenetlenmelerini sağlamakta. Ortadoğu'daki devletler size göre Kürtleri nasıl okuyor? Ortadoğu'daki devletler,  öncelikle kendilerini okumaktan aciz. Soruyu şu şekilde sormak daha doğru olur diye düşünüyorum. Ortadoğu'daki devletler kendilerini nasıl okuyorlar? Ya da okuyabiliyorlar mı? Acaba bu devletlerin kendi problemlerini çözmek için, kendilerine yönelik bir projeleri mevcut mu? Ortadoğu devletlerinin, kendi geleceklerine yönelik halen bir projeleri yok. Ortadoğu devletlerinin globalizm veya globalizmin baskısına denk gelen bir siyaset, ekonomi, kültür, güvenlik veya global bir medya anlayışları var mı? Bütün bu devletlerin stratejileri, sistemleri, yasaları acaba globalizme uygun hale gelebilmiş midir? Bizim öncelikle bütün bu soruları sormamız gerekli diye düşünüyorum.  Ortadoğu devletleri halen kendi kaderlerini değiştirme iradesine sahip değillerken, bizim kaderimizi değiştirme iradesini nasıl göstersinler. Bu birinci husus. İkincisi, biz Kürtler en kötü konumdayız. Çünkü onların devletleri var. Birleşmiş Milletler’de yer alıyorlar. Bizden daha avantajlı konumdalar.  Bizde bunlar olmadığı halde kabul edilemeyecek durumları yaşamak zorunda kalıyoruz. O nedenle de Kürtlerin ortak akılla hareket etme zorunluluğu var. Bunun yanında demokratik kültürü hızla kendi içlerinde geliştirmeleri gerekli diye düşünüyorum. Yani partilerin her şeyi kendi çıkarları doğrultusunda yürütmesi ve Kürt halkının kaderine tesir edecek yaklaşımlar göstermeleri olmamalı. YNK'de kongre tartışmaları var. Sizce bu kongre ne zaman ve nasıl olacak? Şimdiye kadar da Kürdistan Yurtseverler Birliği (YNK) Politbürosu ve Merkez Komitesi, kongrenin zamanına ilişkin herhangi bir karar vermiş değiller. Ama Yürütme Konseyi’nin 11. ayda kongrenin gerçekleşmesi yönünde bir teklifi var.  Mevcut haliyle de YNK kadrolarının yüzde 90'ı bir an önce kongrenin yapılmasını talep ediyor. Irak Yüksek Seçim Kurulu’nun da zaten bu yönlü bir kararı mevcut. Şayet YNK kongresini gerçekleştiremezse, Irak Yüksek Seçim Kurulu yerel seçimlerde YNK'nin seçime katılmasını kabul etmeyeceğini açıkladı. Kürdistan Bölgesi’nde Mesrur Barzani'nin Başbakanlığı'nda yeni bir hükümet kurulacak, siz Kürdistan Bölgesi siyasetindeki kuşak değişimini ve yeni dönemi nasıl görüyorsunuz? Öncelikle hükümeti kurma çalışmalarının gecikmesi iyi bir durum değil. Bu çok rahatsızlık verici bir şey. Tahminimce bu ayın ortalarına doğru yeni hükümet kurulacak. Umarım ki üyesi olduğum Kürdistan Yurtseverler Birliği de (YNK) yeni hükümetin kurulması konusunda, olumlu bir tavır sergileyerek yeni hükümette aktif bir şekilde yer alır. Son olarak Kürdistan Bölgesi’nin daha hızlı gelişmesi için şu an en acil ihtiyaç nedir?          Güney Kürdistan'ın ilerlemesi ve daha fazla gelişmesi, demokrasinin daha fazla geliştirilmesi, ekonominin güçlendirilmesi, yolsuzlukların önünün alınması, Kürdistan'ın geleceğinin halkın hizmetine sunulması ile olur kanaatindeyim.

 
 
 

Comentários


Yazı: Blog2_Post

Abonelik Formu

Gönderdiğiniz için teşekkür ederiz!

©2020, Gazetecilik tarafından Wix.com ile kurulmuştur.

bottom of page