İlham Ehmed: Güvenli bölge hususundaki sorumluluk ABD'de Ruken Hatun Turhallı 2019/05/07
- Ruken Hatun Turhallı
- 8 Eki 2020
- 8 dakikada okunur

İlham Ehmed: Güvenli bölge hususundaki sorumluluk ABD'de Ruken Hatun Turhallı 2019/05/07 - 10:31 Söyleşi
Ruken Hatun Turhallı BasNews - “Güvenli bölge konusunu ABD kendi sorumluluğuna aldı, sınır hatlarında herhangi bir savaşın gelişmesini istemiyor. Güçlerimizin sınır hattında bulunması hiçbir şekilde Türkiye için problem değil, tersine Türkiye’nin faydasındadır. Sınırırımızdan, Türkiye'yi hedef alacak hiçbir saldırı olayı yaşanmadı. Saldırı olmadığı sürece, kimseye saldırmayacağız. Saldırılar geliştiği taktirde, uluslararası yasalar dahilinde, meşru savunma hakkımızı kullanmaktan geri durmayız. Türkiye halkları şunu iyi bilmelidir ki, Türkiye, bize karşı sürekli tehdit ve saldırı dilini kullandı. Ancak biz kendimizi sürekli savunma pozisyonunda tutuyoruz. Türkiye'ye de komşuluk hakları çerçevesinde diyalog dilinin öne çıkması, gelişmesi çağrısında bulunuyoruz. Umuyoruz ki sağduyulu bir yaklaşımla, saldırı ve imha dilinden vazgeçilir, demokratik ve uzlaşıcı bir dil esas alınır. ” Suriye ve Rojava’da gelişmeler can alıcı hızda devam ediyor. Bugün bir gelişme yarın tersi yol alabiliyor. Bölgenin ittifakları, dost, düşman tarafları bir istikrar gösteremiyor. Kazanan ve kaybedeni de o ölçüde değişkenlik barındırıyor. Bu belirsizlik içinde Kürtler de kendileri için istikrarlı bir çıkış arıyor. Kürtler'in durumu ne, nasıl bir seyir alacak ? Onların gözünde durum nedir? Biz sorduk, MSD (Demokratik Suriye Meclisi) Başkanı İlham Ehmed değerlendirdi. Erbil'e geldiğinizi , açlık grevi eylemini sürdüren HDPli Nasır Yağız ziyaretinizin sosyal medyadaki paylaşımlarından öğrendik. Siyasi ve diplomatik bir proğram çerçevesinde mi Erbil'e geldiniz? Kürdistan Bölgesi'ne resmi bir ziyaret amacıyla gelmedim. Yaklaşık 5 aydır Türkiye'de Kürt, Türk halklarına karşı var olan insan hakları ihlallerine karşı açlık grevi eylemi yürütülüyor. Erbil'de ziyaret ettiğim Nasır Yağız da bu eylemi yürütenlerden biri. Onları ziyaret etmeyi en azından ahlaki bir yükümlülük olarak gördüm. Bu ziyaretle, açlık grevinde bulunan bütün eylemcileri selamlamak, bir an önce eylemlerinin amacına ulaşarak, sonlandırılması temennisinde bulundum. Belli bir hedefe ulaşmak için yaşamını yavaş yavaş sonlandırmak, en barışçıl eylem şeklidir. Hala bu insanlar için ‘terörist’ yakıştırması yapanların kendilerini gözden geçirmeleri gerekir. Bu eylemlerin artık kamuoyu vicdanının harekete geçmesiyle sonuç almasını, işkencelerin durdurulması gerektiğini düşünüyorum. İlham Ehmed, ABD Hükümeti Dinsel Özgürlükler Dairesi Yetkilileri ile Son ABD ziyaretiniz, orada yaptığınız görüşmeler oldukça yankı uyandırdı. Orada nasıl karşılandınız, sonuçlar tatmin edici mi sizin açınızdan? Bu ilk ABD ziyaretimiz değildi. ABD çok önemli ve güçlü bir devlet. IŞİD'e karşı birlikte savaşarak mücadele yürüttük ve büyük başarılar elde ettik. Elde edilen bu başarılardan sonra gerekli idari ve siyasi tedbirler alınmadığı taktirde IŞİD'in yeniden ortaya çıkması kaçınılmaz olur. Bu nedenle de ABD'nin bundan sonrada yapacağı destek ve yardımlar önemli. Her seferinde olduğu gibi, bu kez de iyi karşılandık. Son ziyaretteki amacımız, özelde Suriye, genelde bütün Kürtler için uluslararası diplomatik destek toplamaktı. Ziyaretimizin olumlu geçtiğini belirtebilirim. IŞİD bu topraklarda suç işlediği için, bu topraklarda yargılanmalıdır Kuzey Suriye olarak tanımlanan, sizin aktif olarak IŞİD'le savaştığınız coğrafyada, IŞİD'in fiziki varlığı sonlandı. Bundan sonraki hedefleriniz neler olacak? Evet IŞİD fiziki olarak sonlandırıldı ancak, sahada hala uyuyan hücreleri bulunmakta. Bundan sonraki mücadelemiz, uyuyan hücreleri tespit edip, etkisiz hale getirmek olacak. Bunun yanı sıra IŞİD'den geri alınan alanlarda sivil yönetimlerin oluşturulması ve güçlendirilmesine yönelik çalışmalarımız devam edecek. Özellikle IŞİD'in ideolojik boyutuyla bitirilmesi çok önemli. Bunun için iyi yaşam koşulları, iyi eğitim sistemi oluşturmak gerekiyor. Bu da Özerk Yönetimin en temel görevlerinden birisidir. Ayrıca esir IŞİD'lilerin mahkemelere çıkarılması ve yargılanmaları meselesi var gündemimizde. Bu da bölgede sağlam bir organizasyon ve kurumlaşmayı gerektiriyor. Bunun için de uluslararası tüm tarafların güçlü desteklerine ihtiyaç duyuyoruz. IŞİD’in işlediği savaş suçları, insanlık suçları çerçevesinde yargılama kapsamındadır. İnsanlık hafızasında işlenen suçun cezasız kalmayacağına dair yargılanma beklentileri de var. II. Dünya Savaşı sonrası Naziler için, Almanya'nın Nürnberg şehrinde kurulan mahkemeler var. Bu tarz bir yargılama Rojava'da da gerçekleşebilir mi? Bunun için altyapı hazırlığınız var mı? Mağdur aile ve bireylerin mahkemelere müdahil olarak katılma imkanı var mı? IŞİD'li esirlerin yargılanmalarına ilişkin, daha önceden de uluslararası düzeyde mahkemelerin kurulması yönünde çağrılarımız oldu. Bölgede mahkemelerimiz var, bu yargılamaları yapabilirler. Ancak, uluslararası desteğe ihtiyacımız var. Özellikle davayı yürütecek hakim, avukat ve hukuk uzmanlarına ciddi bir ihtiyaç var. Elimizde işlenen suçlara yönelik ispat ve delil dosyaları fazlasıyla mevcut. Zaten ağırlıklı olarak suçlar bu coğrafyada ve burada yaşayan halka karşı işlendi. Bu nedenle de burada yargılanmaları gerekiyor. IŞID buralarda insanlığa karşı suç işledi, savaş suçu işledi. Savaşın mağdurları ve tarafları da burada. Yargılamalarda onların da tanıklıklarına ihtiyaç var. Onlar da hazır olmalı ve katılabilmeliler. Yaşanan bu trajedilerin geride bıraktığı yüzbinlerce, milyonlarca mağdur var. Bu insanlık dramlarından on binlerce kadın ve çocuk kurban var, binlerce aile dağıldı. Elimizdeki esirler büyük suçlara bulaşmış, hala suç işlemeye devam edecek potansiyeldeler. Hala çok tehlikeliler. Bu nedenle de güvenlik zaafiyetine asla mahal bırakmayacak tedbirler, alt yapı gerekiyor.Yüksek güvenlikli, çok sağlam cezaevlerinde tutulmalıdırlar. Bunun için de uluslararası ciddi desteklere ihtiyacımız var. Ayrıca daha önce insanlığın yaşadığı tecrübelerden de öğrendiğimiz biçimiyle, biz de koşullarını oluşturarak bizzat kendi coğrafyamızda uluslararası destekle bir yargılama hedefliyoruz ve uluslararası destek gerektiğini tekrardan belirtmek istiyorum. Suriye rejimiyle sorunları diyalogla çözmek İstiyoruz Daha önce Suriye rejimi ile görüşmeleriniz oldu ve kesildi. Tekrardan diyaloğa geçtiğiniz yönünde haberler yansıyor. Rejimle her hangi bir temasınız var mı, varsa ne düzeydedir? Buradan sizin aracılığınızla bir kez daha kamuoyuna açıklamak istiyorum; Suriye rejimi ile şu an hiçbir şekilde ilişki veya diyalogumuz yok. Geçtiğimiz yılın yaz döneminde geliştirilmek istenen diyalogdan sonra bir daha rejimle görüşmemiz olmadı. Çünkü, hiçbir şekilde bölgedeki problemlerin çözümüne yönelik adım atmadı. Biz bölgemizde yaşanan sorunları Suriye rejimi ile ortak paydalarda çözmeyi esas alıyoruz ancak rejim bunun için gereken adımları şimdiye kadar atmak istemedi. Umarız ki Suriye rejimi bölgede yaşayan halkların demokratik ve özgürlük haklarına saygılı bir yaklaşımla sorunları çözmeye yanaşır. Efrin’de uluslararası sessizlik Türkiye’yi daha fazla yanlışa teşvik ediyor Türkiye ve ona bağlı grupların saldırısı sonucu Efrin Kürt güçlerinin denetiminden çıktı. Oradan her gün trajik haberler yansımakta. Efrin için uluslararası düzeyde girişimleriniz var mı? Efrinlilerin tekrardan yurtlarına dönmeleri, mevcut statüsünün değişmesi için neler öngörüyorsunuz? Efrin kadim bir Kürt kenti. Türkiye bütün uluslararası kanunları çiğneyerek Efrin'e saldırdı, işgal etti. Şimdi de Efrin kentinin demografik yapısını değiştirmeye yönelik çalışmalar yapıyor. Burada yaşayan ve buranın gerçek sahibi olan halkı sürgün etti. Şimdi duvar örerek, Efrin kentini tamamıyla Türkiye'ye bağlamayı hedefliyor. Tabii bunlar kendiliğinden olmuyor, pazarlıklar sonucu gerçekleşiyor. Pazarlık içinde yer alan devletler de yaşanan insanlık suçunun ortağıdırlar. Uluslararası güçlerin sessizliğinden faydalanan Türkiye, Efrin’de daha farklı planlarla, uluslararası hukuku hiçe sayarak, menfaatlerine uygun, her şeyi ters yüz ederek, çalışmalarını yürütüyor. Kuzey ve doğu Suriye, Efrinsiz istikrarara ulaşamaz. Dolayısıyla sadece Kürtler için değil, bütün Suriye için önemlidir. Efrin'in gerçek sahiplerinin yeniden dönmesi vazgeçilemez bir hedeftir. Biz bu konuda gereken her şeyi yapacağız. Efrin kentini yeniden gerçek sahiplerine kavuşturacağız. Efrin halkı yoğunluklu olarak şu an Şehba-Tıl Rıfat'da mülteci olarak yaşıyor. Karşılaştıkları ağır sorunlar, beslenme, barınma, sağlık, güvenlik vb. konular nelerdir? Uluslararası düzeyde her hangi bir yardım alıyorlar mı? 100 binden fazla Efrin'li şu an Til Rıfat'ta mülteci konumunda yaşıyor. Mülteci konumuna düşürülmüş bu halkın gözleri önünde, kendi topraklarıyla aralarına duvar örülüyor. Tüm bunlar, Türkiye ve Rusya'nın aralarında geliştirdikleri ittifak sonucunda gerçekleşiyor. Mültecileştirilmiş halkımız, buralarda yıkık–dökük, hiçbir şekilde yaşama koşulları olmayan evlerde yaşamak zorunda bırakılıyor. Şimdiye kadar onlarca insan kötü yaşam koşullarından dolayı hayatını kaybetti. Suriye rejimi dışarıdan sivil yardım kurumlarının bu kamplara gitmelerini ve yardım götürmelerini engelliyor. Sivil yardım kurumlarının mülteci kamplarına yardım götürmesine müsaade etmeyen Suriye rejimi bununla da kalmayıp, buradaki mülteci halkımıza yardım götüren Özerk Yönetimden, yüksek düzeyde gümrük vergisi alıyor. Bu kamplarda yaşayan ve çoğu zaman hastalıkları ilerleyen mültecilerin tedavi amaçlı Halep kentine götürülmelerine engel çıkarıyorlar. Kamplarda hiçbir sağlık yardım kuruluşu bulunmamakta. Bu nedenle ciddi sağlık problemleri yaşanıyor. Acil tedavi gerektiren müdahaleler yapılamıyor.Tedaviye muhtaç insanların sağlık problemleri zamana yayılmakta. Özerk Yönetim elindeki kısıtlı imkanlarla burada hizmet vermeye çalışıyor. Buralarda mülteci konumunda yaşamak zorunda kalan Efrinliler topraklarından daha da uzak alanlara mülteci olarak gitmek istemiyorlar.Yeniden kendi köylerine, topraklarına dönmek istiyorlar. Herhangi bir uluslararası destek ve yardım yok. Tam tersine uluslararası büyük bir sessizlik, duyarsızlık mevcut. Uluslararası toplum ve devletler, Türkiye rejiminin burada uyguladığı insanlık dışı uygulamalara karşı tamamen sessiz kalıyor. Uluslararası insan hakları kurumlarının Türkiye rejiminin burada uyguladığı insanlık dışı uygulamalardan dolayı Türkiye'ye tavır koyarak, yargılaması gerekiyor. Uluslararası insan hakları kurumları bu sessiz ve duyarsız yaklaşımlarından dolayı yaşanan insanlık suçlarında Türkiye rejimin uygulamalarına, suç teşkil eden yaklaşımlarına destek veriyor. Güvenli bölge, hiçbir saldırıya mahal bırakılmamalı Uzun süredir güvenlikli bölge tartışmaları var. Nasıl olacak, ABD nasıl bakıyor? Siz, nasıl ele alıyorsunuz? Güvenli Bölge konusunu ABD kendi sorumluluğuna aldı ve sınır hatlarında her hangi bir savaşın gelişmesini istemiyor. Bizim güçlerimizin sınır hattında bulunması hiçbir şekilde Türkiye için sorun yaratmıyor. Aksine Türkiye'nin sınır güvenliği için bizim buralarda olmamız onlar için avantaj. Şimdiye kadar bizim bulunduğumuz sınır bölgelerinden, Türkiye'yi hedef alacak hiçbir saldırı olayı yaşanamamıştır, bundan sonra da yaşanmayacaktır. Türkiye tarafından bize bir saldırı gerçekleşmediği sürece bizim oradalarda olmamızın kimseye zararı olmayacaktır. Ama bize yönelik saldırılar geliştiği taktirde uluslararası kanunlar çerçevesinde meşru savunma hakkımızı kullanmaktan da geri durmayız. Türkiye halkları şunu iyi bilmelidir ki şimdiye kadar Türkiye yönetimi sürekli olarak bize karşı tehdit ve saldırı dilini kullandı, ama biz halen sadece kendimizi savunma pozisyonunda kalmayı esas alıyoruz. Bunun yanı sıra, her yerde olduğu gibi Türkiye'ye karşıda komşuluk hakları çerçevesinde diyalog dilinin öne çıkması ve gelişmesi çağrısında bulunuyoruz. Umuyoruz ki sağduyulu bir yaklaşımla, saldırı ve imha dilinden vazgeçilip, demokratik ve uzlaşıcı bir dil esas alınır. Sonuç olarak, güvenlikli bölge konusunda görüşmeler halen devam etmekte. Ancak, her hangi somut bir neticeye ulaşılmış değil. Burada dikkat çekilmesi gereken husus güvenlikli bölgenin oluşacağı sahada hiçbir problemin kalmaması, istikrarın sürdürülebilir olmasıdır. Bunun için de karşılıklı prensiplere saygı gösterilmesi ve uyulması, uygun davranılması temel şarttır. Türkiye HSD’nin varlığını gerekçe göstererek Minbic’e operasyon düzenleyeceğini söylüyor. Türkiye bunu yapabilir mi? Uluslararası güçler buna nasıl bir tepki gösterir? Elbetteki Minbic'e saldırı konusunda, en başta Türk Hükümeti'nin öncelikle iç ve dış politikalarını gözden geçirmesi gerektiğine inanıyoruz. İç politikalarından kaynaklıdır. Şu ana kadar dışarıda istedikleri her yere saldırmayı kendilerine hak olarak gördüler. Saldırıların faturası, Türkiye'de yoksul Kürt ve Türk halklarına kesildi. Bizim şehirlerimizi yakıp yıkarak, talan ettiler. Şimdi de bu siyasetiyle uluslararası toplumların çıkarlarına da zarar vermekteler. Bu yanlış politikalar giderek Türkiye'yi daha zora sokmakta, daha kötü koşullara itmektedir. Türk yönetimi her zorlandığında, daha çok demokratik güçlere saldırmakta ve akabinde yanlışlara sürüklenmektedir. Ehmed, Demokrat Partili Maryland Senatörü Chirs Hollen ile de görüştü Rojava devriminde kadınlar yeni bir yaşam kültürü yarattılar Kuzey Suriye ve Rojava'da IŞİD'le savaşan kadınlar, uluslararası kadın platformlarında "3. Dalga feminizm çizgisi" adı altında tanımlandı. Siz bu kadın mücadelesinin yaratmış olduğu kazanımları nasıl yorumluyorsunuz? Kalıcılaşması için ne türden tedbirler alıyorsunuz? Kadınlarımız uzun yıllardan beridir büyük emeklerle mücadele yürütmektedirler. Birçok kadın yoldaşımız direniş mevzilerinde kahramanca savaşarak hayatını kaybetti. Uluslararası toplumda da bu kahramanlıklar, Arîn Mîrkan gibi ateşi tanrılardan çalarcasına, ölümden yaşamı yaratanlar uluslararası düzeyde çok büyük ilgi ve alaka uyandırdı. Bu emekler ve ödenen bedeller büyük bir bilinç, irade ve örgütlenmeyi de beraberinde getirdi. Kürt kadını, siyaset, diplomasi, toplumsal, ekonomik ve üretim alanlarında, yani kısaca hayatın bütün alanlarında öncü rolünde bir konuma yükseldi. Özellikle kadının en geri, en kötü yaşam koşullarına layık görüldüğü Ortadoğu coğrafyasında bu mücadelenin olması çok önemlidir. Yine Uluslararası toplumun tehdit edildiği, IŞİD terörünün ortaya çıkardığı zorlu süreçlerin, Rojava'da direniş ve zafer destanları ile başarıya ulaştırılması kuşkusuz büyük bir etki yarattı. Kürt kadını bu mücadele azmiyle, yeni yaşam kanunlarını yarattı. En önemlisi de Kürt kadını elde ettiği bu başarıyı sadece kendi içerisinde tutarak değil, Arap, Suryani, Türkmen, Asuri ve Ermeni kadınlarını da bu mücadeleye katarak, kadınların en kötü koşullarda yaşamasının mübah görüldüğü bu coğrafyada, ezilen bütün kadınlar için yeni bir yaşam kültürüne öncülük etti. Ortaya çıkan bu kazanımlar giderek bütün dünya kadınlarına mal olacak bir düzeye ulaştı. Bu da Kürt kadınları için tarihi bir başarı anlamına gelmektedir. Şu anda da Türkiye'de cezaevlerinde olan, sokaklarda polisler tarafından şiddet ve dayağa, hakarete maruz kalan Kürt anaları, kadınları hayatın her alanında kendilerini örgütleyerek ve güçlendirerek, çelikleştirmelidirler. Kişiler ve kurumlar karşılarına çıkan zorluklara ürettikleri çözüm ve başarılarla güçlenirler. İradelerini sağlamlaştırırlar. Kadınların dilleri ve düşünceleri amaçlarına ve başarıya endeksli olarak örgütlendirilmelidir. Kürt kadınında da yaşanılan budur. Kürtler kendi aralarında daha sıkı dialog ve dayanışma geliştirebilmelidirler ENKS ile ilişkilerinizde yeni bir gelişme var mı, ortak çalışmalar için hangi düzeyde görüşmeler yürütüyorsunuz? KNK'nin insiyatifiyle gelişen dialoglarımız var. Biz KNK'nin bu çalışmasına hem önem veriyor hem de değerli görüyoruz. ENKS'nin de bu insiyatif çerçevesinde diyalog geliştirme konusunda adım atmasını ve bu çabaya katılım sağlamasını temenni ediyoruz. Kürdistan Bölgesi Hükümetiyle diyalogunuz var mı, varsa ne düzeydedir? Kürdistan Bölgesi Hükümetiyle ilişkilerimiz resmi düzeyde ve gerekli konularda diyalogumuz devam etmektedir. Tabi biz bu ilişkilerimizin ve dialogumuzun Kürt halkının çıkarları doğrultusunda daha fazla gelişmesi ve güçlenmesini isteriz. Bu konuda da üzerimize düşeni yapacağımızı da belirtmek isterim.
Comments